[ad_1]

Geçen Cuma Malatya’da Sevgi Evleri’nde Türkiye İş Bankası’nın YGA ve Petrol Ofisi’yle birlikte hayata geçirdiği “Bilim Kuşağı Atölyeleri” nin Çocuk Evlerini de kapsayan toplantısı sonrası Bankanın Genel Müdürü Hakan Aran ve Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen’le Gündüzbey’de çay molası verdik.

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran’la sohbete önce “Bilim Kuşağı Atölyeleri”nden başlasak da çok geçmeden ekonomi gündemine döndük. Aran, seçim öncesinde meslektaşlarımızla yaptığı söyleşiye uzandı, soruları ve verdiği yanıtları anımsattı: ·

Soru: Seçim sonrasında doların 42 liranın üzerine çıkma ihtimali yok mu?

– Bana kalırsa dolar kurunun 42 liranın üzerine çıkma ihtimalinden daha büyük risk, 39 liranın altında kalma ihtimalidir. Ben yılı 39-42 lira bandında tamamlayacağımızı düşünüyorum.

· Soru: Yabancı yatırımcı ne zaman gelir?

– Merkez Bankası, brüt rezervini 200 milyar dolara çıkarana kadar alım yapmak zorunda olacak. Piyasada kuru baskılayan değil, tersine kurun düşmemesi için rezerv artıran bir Merkez Bankası göreceğiz.

Aran, o günkü yanıtını aktardıktan sonra bugüne döndü:

– Şimdi Temmuz ayının ikinci yarısındayız. Ben hâlâ bu patikada gidildiğini, bir sapma olmadığını düşünüyorum.

Merkez Bankası’nın politika faizini Mart ayında yüzde 50’ye çıkarmasının kendisi için sürpriz olduğunu belirtti:

– Çünkü, bana göre 45, hedeflere ulaşmak açısından yeterliydi. Ancak, tam 31 Mart öncesi piyasada ciddi spekülatif bir döviz atağı oluştu. Herkes “seçimden sonra kur 50 lira olacak” inancına kapıldı. Merkez Bankası güçlü mesaj için 5 puan artış yaptı. Beklemediğimiz artıştı.

Bu artışın ekonomiye etkilerinin ilk kez Temmuz ayında görülmeye başlandığını bildirdi:

– Temmuz ayında ekonomideki soğumanın başladığını görüyoruz. 1-15 Temmuz arasındaki veriler bu trendi gösteriyor. Kredi kartı harcamalarının bir ay önceki aya göre düştüğünü görüyoruz.

Bunu öncü gösterge olarak adlandırabilirsiniz. Kredi kartı kullanımının Ocak ayının bile altına indiğini kaydetti:

– Bunlar, Temmuz ayında vatandaşın frene bastığını gösteriyor. Kemer sıkmayı Haziran’a kadar hissetmemiştik. Kemerler şu anda sıkılıyor. Temmuz, Ağustos, Eylül ayı enflasyon rakamları muhtemelen bu durumu teyit edecek. Baz etkisine ilave düşüş olacak.

Bunun 31 Aralık 2024 itibariyle enflasyonun 38-42 bandında gerçekleşeceğini ortaya koyan öncü gösterge olduğunu vurguladı:

– Ben bu yılı yüzde 38-42 bandında bir enflasyonla tamamlayacağımızı düşünüyorum.

Bu noktada faizle ilgili beklentisini de paylaştı:

– Enflasyonun yılı yüzde 42 ile tamamlayacağını düşünürsek politika faizinin Ekim, Kasım, Aralık ayı toplantılarının birinde tek seferde veya parça parça 50’den 45’e indirileceğini tahmin ediyorum.

Hayatın sadece para politikasından ibaret olmadığının altını çizdi:

– Ekonomideki soğumanın, kemer sıkmanın reel sektörde, vatandaşta izdüşümü var. Ekonomi yönetimi tüm yönleriyle düşünülmesi gerektiği için hedefl ere zarar vermeyecek indirimler yapılır diye düşünüyorum.

Krediye erişimin hâlâ pahalı olduğunu, kredi kullanmamanın tercih edildiği bir ortamın yaşandığına vurgu yaptı:

– Bu ortamda doğru fiyatlamayı yapamayan, yanlış fiyatlamayla pazar dışında kalanların talep az olduğu için çabuk eleneceği, malını satamayacağı, o yüzden nakit akışını döndüremeyeceği bir Eylül-Aralık ayı yaşayacağımızı öngörüyorum.

Fiyatlama konusunu biraz daha açtı:

– Eylül-Aralık ayı, “Ticaret dönsün, eve ekmek girsin, ben işimi devam ettireyim” anlayışıyla kanaatkâr fiyatlama yapanların işini döndüreceği ama “Enflasyon bu kadar, bu malı yerine koyma rakamım bu, malımın fiyatı budur” diyenlerin oyun dışı kalacağı bir dönem olabilir.

Ardından ekledi:

– “Ben tüm maliyetlerimi bu fiyatlamadan çıkartacağım” diyenlerin ise malına talep olmayacağı için, onların nakit akışı konusunda muhtemelen problem yaşayacakları bir son çeyrek göreceğiz.

Hakan Aran’ın fiyatlama konusundaki saptaması, şirketlerin zor günleri en az zararla atlatması ve enflasyonla mücadele açısından büyük önem taşıyor… Yüksek enflasyonla bozulan ahlak, fiyatlamada “kanaatkâr” davrananların sayısının artmasına izin verir mi?

2025 sonuna kadar nefeslerinizi tutun, rahatlama beklemeyin

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, 2025 yılı için gördüğü tablo üzerinde durdu:

– 2025’te enflasyonun yüzde 42 olduğu ama Merkez Bankası’nın hedefi nin yüzde 14- 21 bandında yer aldığı bir yıl başlayacak. Merkez Bankası, 42’yi 14-21’e nasıl getirecek? Ekonomiyi gevşetemez. Kredi büyümesinde yüzde 2 sınırını artıramaz.

Kredi tarafında sıkışıklığın ve pahalılığın yıl boyu süreceğine işaret etti:

– Yüzde 45 enflasyon varken, yüzde 50 pahalı iken, yüzde 25 enflasyonda da yüzde 30 pahalı olacak. Yani, kredide pahalılık devam edecek.

Bu noktada şu uyarıyı yaptı:

– 2025 yıl boyunca rahatlama bekleyen, “Nasıl olsa biraz hafifl er, ben de paraya erişirim” diye düşünenler, nefesini 2025 sonuna kadar tutamayanlar da muhtemelen çok zorluk yaşayacaklar.

Bu durumda KOBİ’lerden büyüklere tüm şirketlerin vardiya azaltmaya, sonrasında verimlilik artışı için robotlaşmaya ağırlık vereceğini kaydetti:

– 2025 yılında işsizlik artacak, yani istihdam piyasasına olumsuz yansıyacak. Bunun da Merkez Bankası’nın elini daha çabuk tutacağı ve artık sıkılaşmayı, istihdamı da belli bir oranda gözeterek yapacağı noktaya getirecektir diye tahmin ediyorum.

2025’te enflasyonun yüzde 14-21 bandının üzerinde, 20-21 arasındaki bir noktada bitmesini beklediğini bildirdi:

– Bu durumda da yüzde 45 olan politika faizinin 25’e kadar düşürülme imkanı olacağını düşünüyorum. İzin verildiği kadar büyüyen krediye erişip akıllıca kullanan, iş yerinde verimliliği artırmaya yönlendirenin güçleneceği bir yıl olacak 2025.

Sonra ekledi:

– Ama sorunlu alacak oranlarının, bankadaki donuk alacak oranlarının ticari tarafı da içine alacak şekilde artacağı bir 2025 yılı göreceğimiz kanaatindeyim.

Enflasyon yüzde 10’lara inene kadar üretici ve ihracatçı rahat yüzü göremez

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ihracat konusunda şu saptamayı yaptı:

– Merkez Bankası döviz rezervlerini “kasa doldu” denecek düzeyde artırana kadar ve enflasyon yüzde 10’lu seviyelere gelene kadar bir denge noktası oluşmayacağı için ne ihracatçının ne üreticinin rahat yüzü göremeyeceği düşüncesindeyim.

Saptamasına şu eklemeyi yaptı:

– Onlar sıkıntı yaşamaya, kurdan şikayet etmeye, “Ben artık üretemiyorum, ihraç edemiyorum, maliyetim daha fazla” deyip “Sattığımdan zarar ediyorum” şikayetine maalesef bu söylediğim konjonktür boyunca devam edecek. Bu şikayetlerin önüne geçebilecek bir mekanizma yok.

Şu noktanın altını çizdi:

– Eğer siz bir yanlış yaptıysanız, yanlışınızla yüzleşmeniz gerekiyor. Biz ekonomide yanlış politika izledik. Şu andaki sıkıntılarla yüzleşmeden düzelme olmaz.

Şu soruyu ortaya attı:

– Biz onu yaptık tamam geçmişte kaldı? Şimdi çaresi yok mu?

Soruyu şöyle yanıtladı:

– O yanlış yapılırken ihracatçı çok kazandı. Yanlış yapılırken yatırım yapan iş insanı çok kazandı. Yani, çok ciddi miktarda ucuz TL ihracatçıya, üreticiye, yatırım yapana verildi. Uzun vadelerle verildi. Yüzde 8.5, 10, 12.5’ten verildi.

Bu noktada yine sordu:

– Bu kaynakları alıp ne yaptılar?

Soruları sıraladı:

– Bu kaynaklarla kendilerinin daha verimli olmaları, daha rekabetçi olmaları için mi yatırım yaptılar? Yoksa zaten aslında her an rekabette, fiyatta sorun yaşayabilecekleri üretim bandını çoklayıp 5 üretirken 10 üretip 10 satacağım şeklinde mi hareket ettiler?

Bu dönemde genelde kapasite artırıldığına işaret etti:

– Şu anda öyle bir tabloya gelindi ki, elde çok yüksek kapasite var ama kârlı değil. İşte şu andaki en büyük problem bu.

Çözüm yolunu irdeledi:

– Bu problemi her seferinde yaşamamak için Türkiye’nin toplam faktör verimliliğini artıracak olan projeler üzerinde kümelenmesi lazım. Bu da 5 yıllık bir planla olur. Ancak bu şekilde Türkiye rekabetçi bir yapıya gelebilir.

Müşterisi aç iken banka tok yatamaz

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, sağlıklı kredi kullandırılmaması halinde finans kesiminin de olumsuz tablodan nasibini alacağını bildirdi:

– Hepimiz için düzlüğe çıkmanın tek koşulu, hatayı yaptığımız ilk noktaya geri dönmek. O yer de, kabul edilebilir bir enflasyon, hane halkının, çalışanın, ücretlinin enflasyona ezdirilmediği, o düzeydeki ücret artışının sanayiciyi yormayacak noktaya gelmesi.

Ardından ekledi:

– Sen fiyatını artıramayan ihracatçıyı, üreticiyi her sene yüzde 50, 70 ücret artışıyla yüz yüze getirirsen bu insan batar. O yüzden tekrar yüzde 10’lu seviyelere getirmemiz lazım ki bu kişiler rekabet gücünü koruyabilsin.

Bu noktada bankaların kârlarındaki düşüşü nasıl değerlendirdiğini sordum, şu yanıtı verdi:

– Reel sektörde sorun varken, ülkede kârlılık düşerken bankaların kârlılığının artması bence sorun olurdu. Eğer siz içinde bulunduğunuz bu koşullardan aynı şekilde etkilenmiyorsanız zaten yanlış bir şeyler yapıyorsunuz demektir.

Sorunların, sıkıntıların herkes tarafından paylaşılmasının iyi bir gösterge olduğunu kaydetti:

– Müşteriyle her zaman yüz yüze bakan bir kurum olarak müşterimiz açken biz tok yatan konumda olmak istemeyiz. Bizim de bu dönemde sıkıntı yaşamamız kadar doğal bir şey yok.

[ad_2]

Source link

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir